Cumartesi, Nisan 20, 2024
Ekonomi

Van’da artık hafif çelik yapı sistemli kalıcı yaşam alanlarına yönelmek lazım

Vefa Group Eş Başkanı Turan Koçyiğit, prefabrike yapı sektörünün ihtiyaç duyulan, analizi iyi yapılmış, optimize edilmiş ürünleri başarı ile karşılayabilecek düzeyde olduğuna işaret ederek, “Önemli olan ihtiyaçları önceden planlayıp afet olduktan sonra üretimin gerçekleşmesini beklemeden afetzedelerin ihtiyaçlarını karşılayabilmek” dedi. Van depremi sonrası gelen taleplerin önceden planlandığında ve analiz edildiğinde daha ideal çözümler geliştirilebilecek talepler olduğunu belirten Koçyiğit, “Bu noktadan sonra hafif çelik yapı sistemli kalıcı yaşam alanlarına yönelmek ve hızla bu planlamaları yapmak gerekiyor” diye konuştu.

Vefa Group Eş Başkanı Turan Koçyiğit, Van’da yaşanan depremin ardından başta kamu kurumları olmak üzere pek çok sivil toplum kuruluşu, belediye ve şirketlerden talebin geldiğini belirtti.
“Gelen isteklerin daha iyi analizler yapılarak, daha ideal çözümlere kavuşturulması gerekiyor. Ancak bunun için vakit yok” diyen Koçyiğit, taleplerin acil yerleşim ünitesi diye tarif edilen ürünlere göre daha yüksek maliyetli ve kısmen daha uzun sürede üretilebilecek yaşam konteyneri ve prefabrike konutlar üzerinde yoğunlaşmaya başladığını vurguladı. Diğer taraftan ihtiyaç ortaya çıktıktan sonra gelen taleplerin bir anda karşılanması için belirli bir süreye ihtiyaç olduğuna işaret eden Koçyiğit, “Bu süreyi beklemek de acil yerleşimin ana hedefi ile çelişiyor. Artık bu noktadan sonra ‘geçici barınma ihtiyacını karşılamak’ üzere geliştirilen çözümlerden sadece yüzde 30 daha maliyetli olan, yine çok hızlı üretilebilen ve yine ön üretimli bir sistem olan hafif çelik yapı sistemli kalıcı yaşam alanlarına yönelmek ve hızla bu planlamaları yapmak gerekiyor” görüşünü kaydetti.

“Her depremden sonra aynı süreç yaşanıyor”

Tüm deprem afetlerinden sonra aynı sürecin yaşandığına işaret eden Koçyiğit, bu sürecin 1992 Erzincan depremi ile başladığını, 1999 Marmara Depremi’nde zirveye çıktığını kaydetti. Koçyiğit, “Prefabrike yapı sistemi, hızlı üretimi ve kolay kurulumunun yanı sıra kullanım ihtiyacı bittikten sonra sökülerek başka bir yere taşınabilmesi nedeniyle afet benzeri durumlarda beliren acil barınma ihtiyacına cevap verebilecek ideal bir yapı sistemi olarak dikkat çekiyor. Ancak burada yıllardır yaptığımız bir yanlış var. Felaket başımıza geldikten sonra ortaya çıkan karmaşık duruma bir çözüm üretmeye çalışıyoruz. Böyle bir ortamda geliştirdiğimiz çözümler ise iyi çözümlenemediği için hem maliyet olarak hem de bölge şartlarına uygunluk açısından ideal çözümler olamıyor” dedi.

“Acil barınma ihtiyacı için de çözümler hazır bekletilmeli”

Önceden yapılacak planlamalar ile acil barınma ihtiyacı için de çözümlerin hazır bekletilmesi gerektiğini ifade eden Koçyiğit, konuşmasına şöyle devam etti:

“Biz bunun için çok önceden Acil Yerleşim Üniteleri projemizi geliştirmiştik. Başta Marmara depremi olmak üzere yaşanan depremlerin hemen sonrasındaki tecrübelerimiz projenin ortaya çıkmasında etkili oldu. Bu tecrübeler, afetzedelerin acil barınma ihtiyacına yönelik olarak, her türlü mevsim koşulunda asgari konfor sağlayan, afet şartlarının neden olduğu olumsuzluklardan etkilenmeyen, enerji ve altyapı gereksinimi duymayan pratik çözümlerin gerekli olduğunu ortaya koydu. Örneğin bir çadır yaz mevsimde kısa süreli bir kullanım için uygun olabilir ancak daha sert koşulların hâkim olduğu kış aylarında çadırdan istenen sonuçlar beklenemez. Daha iyi yalıtım sağlayan çözümler gerekir. Diğer taraftan acil barınma ihtiyacını hızlı bir şekilde karşılayabilmek gerekir. Projenin oluşmasında sayılan bu tecrübelerin etkili olduğu söylenebilir. Projeyle; içinde yatakhane, wc ve duşların bulunduğu, ailelerin kullanımı ve bireysel kullanım için tasarlanan barınakları, sağlık ocağı, derslik, yemekhane gibi sosyal tesisleri, emniyet ve idare merkezleri ile eksiksiz bir mahallenin çok kısa sürelerde kurulabilmesi mümkün oluyor. Acil Yerleşim Üniteleri ilk anda yaşanan şokun atlatılması için kurulacak çadırlardan sonra kalıcı yaşam alanlarına kavuşmayı bekleyen afetzedelerin hayatını kolaylaştıracak bir çözüm olarak geliştirilmiştir. Dolayısıyla neredeyse çadır gibi kolay kurulabilen ve taşınabilen, çadırdan çok daha konforlu, zorlu iklim şartlarında asgari konforu sağlayabilecek, kalıcı konutlar yapılana kadar başka bir yaşam alanına ihtiyaç bırakmayacak Acil Yerleşim Üniteleri’nin de afetlerden önce belirlenen merkezlerde depolanması ve hızla afet bölgelerine ulaştırılması gerekir.”

Turan Koçyiğit, bugün itibariyle prefabrik yapı sektörünün dünyanın dört bir yanında büyük projeler üstlenen müteahhitler ile büyük inşaat firmalarının projelerinin şantiyelerini ve kamplarını başarıyla kurduğuna dikkat çekerek, “Yüksek üretim kapasitesi, teknolojik altyapısı ve hızlı çözümleri ile prefabrike yapı sektörü bugün ihtiyaç duyduğumuz, analizi iyi yapılmış, optimize edilmiş ürünleri başarı ile karşılayabilecek düzeyde. Önemli olan ihtiyaçları önceden planlayıp afet olduktan sonra üretimin gerçekleşmesini beklemeden afetzedelerin ihtiyaçlarını karşılayabilmek” diye konuştu.

“Depreme dayanıklı sistem olan çelik yapıların sayısı artmalı”

Afetlerden sonraki acil barınma ihtiyacına yönelik çözümlerin yanı sıra özellikle depremlere binaların kalitesi ve depreme dayanıklılığı ile de hazırlıklı olunması gerektiğine dikkat çeken Turan Koçyiğit, neredeyse tamamı deprem kuşağında yer alan Türkiye için bina kalitesinin en önemli ayağını depreme dayanıklılığın oluşturduğunun altını çizdi. Koçyiğit, “Hemen tüm gelişmiş ülkelerde ve özellikle bu ülkelerden Japonya gibi deprem kuşağında olanlarda çelik konstrüksiyondan oluşan taşıyıcı sisteme sahip binaların toplam bina stoku için önemli bir paya sahip olduğunu biliyoruz. Bunun için dünyanın en önemli çelik üreticilerinden biri olan ülkemizde de çelik yapıların daha sıklıkla kullanılması gerektiğini yıllardır sık sık dile getiriyoruz” dedi.

Oysa depo, hangar ve sanayi yapıları dışındaki yapılarda çelik kullanımının kısa bir zaman önce başladığı Türkiye’de çelik kullanım oranlarının çok düşük olduğuna işaret eden Turan Koçyiğit, 2007 yılına ait verilere göre neredeyse tamamı deprem bölgesi olan Türkiye’de konutlarda çelik kullanım oranının yüzde 0,5’ler düzeyinde bulunduğunu kaydetti. Koçyiğit, “Oysa bu oran İngiltere, İskandinav ülkeleri, Fransa ve Almanya gibi çelik kullanımının yaygın olduğu ülkelerde yüzde 30 ile yüzde 60 oranlarında kullanılmaktadır. Hâlbuki çeliğin emniyet gerilmesinin yüksekliği sayesinde depreme en iyi karşılık veren malzeme olduğu gerçeği dikkate alındığında Türkiye’de inşaat sektöründe çelik kullanımı isabetli bir tercih olacaktır. Çünkü çelik, ahşaptan 21, betonarmeden 10 kat daha esnektir. Her türlü zemine uygun olduğu gibi zemini deprem güvenliği açısından risk taşıyan bölgeler için vazgeçilmezdir. Hafiftir, özgül ağırlığı taşıdığı yüke oranla küçüktür. Yüzde 100 geri dönüşümlüdür. Tüm bu özellikler çeliğin sağlamlığını tartışılmaz kılar. Dolayısıyla çelik yapı sistemi kullanılarak üretilen yaşam alanlarının önemi göz ardı edilemez. Bu nedenle çelik yapıya daha fazla önem verilmeli, hatta teşvik edilmelidir.”

Hızlı ve kolay kurulabiliyor

Çelik yapıların yüksek üretim ve kurulum hızı sayesinde özellikle afetler sonrasında afet bölgesinin yeniden yaşama dönmesine de büyük katkı sunabildiğini belirten Turan Koçyiğit, fabrikadaki üretim hatlarında yapılan üretimin ardından şantiyeye sevk edilen binanın tamamen vida ve cıvata bağlantıları ile hızla kurulabildiğini kaydetti. Koçyiğit, sözlerine şöyle devam etti:

“Burada iki katlı bir binanın en fazla 45 gün içinde anahtar teslim olarak tamamlanabilmesinden bahsediyoruz. Ve tüm bu süreçler iklim koşullarından bağımsız olarak yürütülebiliyor. Ağır kış koşullarında ya da yazın ortasında iklimden bağımsız olarak kurulumlar gerçekleştirilebiliyor. Hafif çelik yapı sisteminin teknolojik altyapısı ve yüksek standartları ile üretilen binalar kurulduğu günkü stabilitesini ömrü boyunca aynı değerde sürdürüyor. Yani mukavemetini kaybetmiyor. Böylece biz de çelik sistem ile üretilmiş binalarda yaşayan insanlarımıza tıpkı Japonya’da olduğu gibi deprem anında evlerinden çıkmamalarını öğütleyebiliyoruz. Çünkü evler o zaman çok daha güvenli hale geliyor. Biz hafif çelik yapı sistemi üzerinde 2000 yılından bu yana çalışıyoruz. 2000 yılındaki Yapı Fuarı’nda kurduğumuz Türkiye’nin ilk hafif çelik yapı sistemli binasından bu yana kendimizi geliştirmeye devam ediyoruz. Bugün artık rekor sayılabilecek sürelerde, yüksek standartlarda, deprem karşı güvenliği olan konutlar, hastaneler, yurtlar, idari binalar üretiyoruz. Türkiye’de bu sistemin yaygınlaşması, yapı kalitesi, standardı ve konforunun yükselmesi için durmadan çalışıyoruz. Bu çerçevede üniversitelerimiz ile işbirlikleri yürütüyoruz, birlikte projeler yapıyoruz, öğrencilere eğitimler veriyoruz. Hafif çelik yapı sistemini kullanarak yeni ürünler geliştiriyoruz.”